24 Ocak 2012 Salı

Woswos Aşk'tır




Bir insan nasıl olur da bir arabaya, tuhaf bir bağla bağlanır? Bu kadar çok sever, rüyasında dahi onu görür?
Bunları yapan benim!
Woswos'tan bahsediyorum tabi ki.. Beni tanıyanlar, iyi bilir...
Bir de benim olsa...
Az kaldı, az... Kırmızı woswos'umu alıp, şöyle tüm gün turlayacağım..

Göztepe'si, Alsancak'ı, Kordon'u, Karşıyaka'sı... En sonda İnciraltı'na çekip, bir kadeh şarapla taçlandıracağım; bu mutluluğumu.
Ben alacağım bu arabayı!
İnsanlar hayallerinin peşinden gitmeli, değil mi?
Evet!
Üç yaşından beri, hayallerimi süsleyen bu, şirin kırmızı woswos'u almalıyım; evet, evet almalıyım.
Hayatıma nasıl girdiğini paylaşmam iyi olacak.
Dört yaşındayım o zaman, babamın memur olmasındandır ki; şehir şehir gezdik.. Ki ikinci görev yeri olan Kastamonu'da dünyaya gelmişim (süt fabrikasının arkasında, tuhaflıkların başlama tarihi). İşte ne olduysa o zamandan sonra oldu, süre gelen olaylar doğrultusunda; benim muzurluklarımdan kaynaklanan olaylardan biri de budur ki; mavi bir tırmığım (şu resimde olan mavi şey) vardı.. Bütün arkadaşlarım kumda oynarken, ben gidip yol kenarında asfalta sürtüyordum onu.. (Altın madeni bulmaya çalışıyordum sanırım) Gençlik işte! Bir ara tırrrr tırrrr tırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr diye bir ses! Ağzım açık kaldı, tırmığımı yola bırakıp kaçtım kenara. Bir şey geliyor; gıcır gıcır (parlak mı parlak) bir woswos... Hala izliyorum onu, geldi ve vıııııııııjjjjjjjjjjzzzzzzz diye geçti..Kendime geldiğimde tırmığın bütün dişleri kırılmıştı, ama üzülmemiştim. Söylediğim cümle "aha! ne kadar güçlü bu be!" dedim ve aşık oldum resmen. Kastamonu da kışın hep kar yağar.. Bende onu gördüğümden sonra, iflah olmadım işte o gün bugündür; o soğuklarda minicik halimle, her gün o pencerenin orada o woswos'un geçeceği anı beklerdim.. Ama bir daha göremedim..
O zamandan beri olan bu tutkum, beni gün ve gün ona daha da çok bağlıyor. Aklıma düşeni yaparım, bu da yıllardır aklımda!
Ve hala bir woswos geçse içimde bir mutluluk, yüzümde gülümse!
Az kaldı be wos'um sabret kavuşacağız.

Not: Uzun zamandır yazmak istediğim bir yazı.. 24.01.2012 11:16 Salı

23 Ocak 2012 Pazartesi

Feryat Figan




Yılların yalnızlığı, üzerime yığılıyordu... Kaçıp kurtulmak istiyordum, yapamıyordum. Çırpındıkça batıyordum. İtiyorlardı, karanlıklarda bırakıyorlardı beni.
Sisli sokaklarda, arkamda biri varmışcasına; hızlı adımlarla yürüyordum, gittiğim yerden habersiz. Feryat figan üşüyordum, yitik hayatımın her anında...

Yıpranmış, küf tutmuş kalbim donmamak için; attıkça atıyor; kendini harap ediyordu. Bir umut, güneşi arıyordum ama kara bulutlar onu benden gizliyordu, yönümü bulamıyordum. Kaybolmuştum, savrulmuştum, sonbaharımda.

Sitemlerle avunuyordum, kendimi kendime şikayet ediyordum. Faydası yoktu, merhametli oluşum; nefretimi dizginliyordu. Nefret edemiyordum.

Bir çıkar yol bekliyordum, uzanacak bir el; yalnızlığım geliyordu aklıma; bir adım geri atıyordum; atılacak o kadar ileri adım varken... Denk gelmiyordu 'ben'li cümlelerimde, 'aşk' kelimesi. Hep 'yalnızlık'la bütünleşiyordu, tamamlıyorlardı birbirlerini; ayrılmayacakmış gibi.

Bir ses duydum uzaktan, çok uzaklardan... Ama yanımda gibiydi; sıcaklığını hissediyordum. Nefes alışını, kalp atışlarını... Açmıyordum gözlerimi, hayalse, giderse diye... Korkuyordum, gitmesinden; bulmuşken kaybetmekten korkuyordum.

23.01.2012 14:58 Pazartesi

9 Ocak 2012 Pazartesi

şimdi sıra beyaz atlı prens'te!

Nereden başlasam bilemedim aslında..
Biraz sıkıldım hayattan, biraz mı(epeyce)? Sustum, olmadı; izledim, olmadı; ağladım, olmadı. Bu arada hep yazdım. Sıkılmadım, sadece bundan! Tek başıma kaldım, yaptıklarımdan pişman olmadım.
Kendimi suçlamadım, yaptığım bir şey yoktu çünkü.
Sadece sevmek istedim, gerçekten sevilmek. Gözlerimde onu görmeyi...
Neredeydi o?
Karşıma çıkmış mıydı?
Ben görememiştim belki de, çıkmamış da olabilirdi...
Zamanı mı kolluyordu, ona sunacağım fırsatı?
Sorun da buydu ya zaten! Fırsat vermemem de...
Kendime şans tanımıyorum ki, karşımdakine he! diyeyim.
Ama tabularımı birbir yıkıyorum, bu da onlardan bir tanesi.
Aşk'tan korkulmaz ki.
Sevmeye baksana, sevilmeye.
Mutlu olmanın zevkine varsana, duygularında olmasına, kalbine dokunmasına.. Ellerinin sıcaklığı ile gözlerinin içindeki Sen'i çıkarmasına, biz yapmasına izin versene.
Ne duruyorsun?
Yık tabularını, aç kalbini.. ki sende sevebilesin.

09.01.2012 09:21 Pazartesi