22 Kasım 2012 Perşembe

Mazoşist Aşık



Gidiyorum. Kati kararım. Yalnızlığım beni çağırır, engel olamaya kalkma gideyim. Sorma bana 'neden', ağlama sakın! Baka kalacaksın ardımdan biliyorum, umutların, hayallerin, aşkın; eksik kalacaklar.
Üzgünüm.
Kızacaksın bana, söveceksin belki de. Özür dilerim Marpessa. Sana aşık oldum ben, korkuyorum şimdi. Her gün biraz daha sana bağlanıyorum. Yüzümü gülümseten tek şeysin. Ama bu mutluluk beni bitiriyor. Ben kendime acı çektirmeye alışmışım, kimseyi sevmemeye, yalnızlığa... Bir de sen eklenince hayatıma, karıştım ben.
Üzgünüm, hayat hiç adil değil. Bazen çok severken; en mutlu anım dediğinde; biti verir her şey.


27 Ekim 2012 Cumartesi

Bal Ruhlum



Huzur serpilmiş, (sensiz) eksik kalan günlerime.
Hoşgeldin.
Sen Marpessa, huzurun sebebi.
Körelmiş ruhum, kırık kalbimin pusunda; son demlerim...
Kavanozlara kurduğum hayallerim, tebessümlerim, çekimserliğim...
Mırıldandığım cümlelerimin aşk öznesi, bal ruhlum.

Gitmesen olmaz mı?

27.10.2012 20:38

6 Ekim 2012 Cumartesi

Hiç



Yağmur, kahve ve sonbahardı, sen gittikten sonra beni dinlendiren.
Gülüşlerinden arta kalan avuntumlarım..

Hani derdin ya: "sonun olacağım", oldun da..
Hüzün serildi ömrüme, gidişin sonum oldu.

Sır saklamayı bilir misin, ey sevgili?
Sen hiç gitmedin.
Griye bulanmadı ki hayallerim.
Sensiz kalmadım.
Özlemedim seni.
Fotoğraflarına saatlerce bakmadım, evinin önünden geçmedim. Hep oturduğumuz bankta; deniz kokusuyla seni hatırlamadım hiç. Kendi telefon numaram yerine, adım gibi bildiğim; numaranı da hiç söylemedim.
Özlemedim seni.
Yolunu da gözlemedim hiç. Her gelen mesajda, senden gelir ümidiyle bakmadım telefona. Geceleri adını sayıklayarak uyanmadım.

Seni düşünmedim hiç.

06.10.2012 22:22

1 Ekim 2012 Pazartesi

Hasat Zamanı



İnzivaya çekilmişti,
Yaşamayı beceremeyen ruh.

Girdaba kapılmıştı,
Deniz kokusu, duygu gıcırtısı, aşk tortusu.

Bedenlerde ölüşmüştü aşk,
Hasat zamanı gelmişti de, toplanmamıştı.

Ah alınmıştı,
Firdevsi aleme kabul olmamıştı.

Ten huysuzlanmıştı,
Ruh tütsülenmiş, huzur bulunmuş, aşk'a kavuşulmuştu.

02.10.2012 00:40







28 Eylül 2012 Cuma

Firar



Sulusepken gözleriyle, gitme diyordu.
Donuk renklerin, benim yaşam kaynağım. Seninle bir ömür paylaşabiliriz. Söz, seni daha çok seveceğim. Sabahları gözlerimi açtığımda, göreceğim bir çift göz; seninki olsun...
Ne olur, gitme!

Ama gitmeliyim, dedim.

Dut ağacının gölgesine yığılmışım. Ellerim, bana ait değil. Ya yüzüm, öteki yüzüm; sen. Cümlelerimi tamamlayan, gülümseme sebebim, yap bozumun eksik parçası...
Ne olacağız şimdi?
Vakitsiz ölüm gibi; gece kızıllığındaki ayrılık...

Acımsıyordu hayat.

Acımıyordu bana...

Anlamsızlaştı öpüşmeler.
Kokun; kokulara bulandı, kaybettim seni.
Şehvetli sarılmaların yerine, omuzlarım düştü..

Firarda kalbim.

Ve ben seni çok özledim.
28.09.2012

10 Eylül 2012 Pazartesi

Sandık Kokulu Umutlarım



Üzerime doğuyordu gün ile aşk.

Tüm hücrelerim hasret, hüzün, sak.

Özlem vuruyordu kıyılarından,

Sulusepken ağlamak geliyordu.

Eylülü mü beklemeliydim sevgilim?

Üzerime geliyor, ağır ağır akşamlar.

Hırçın rüzgar, savuruyor küllerimi.

Duldaya uğramazmış mutsuzluk, kaçıp gitsek mi bu şehirden?

Sandık kokulu umutlarım, aşk bir de sen.

21:49 10:09






2 Eylül 2012 Pazar

Eğreti



Düzene yenik düştü, esiri olduğumuz amade aşklar. Tedbirini aldıklarımızın, "giderse ne yaparım" avuntularının yerini yedek sevgililer aldı. Deneme tahtasının yolu oldu, bekleme yerleri. Pusuya yattı, vakit kolladı toy mecnunlar.

O yüzden sonbaharın gelişini fark etmediler. Yaprakların bir bir sararıp, yere düşüşünü. Rüzgarın hafif hafif tendeki, soğuk dokunuşunu. Denizin, o nazlı gelgitlerini, kokusunu...

Eğreti duruyordu aşk hepsinde, kimseye yakışmıyordu.

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Fallafoş Hayatta Bana Kalandir Yalnizlik




Biz kızlar alışkınız, gidenlerin gelmeyeceğini bile bile beklemeye. Verilen sözler, boş vaatler, uyunmayan geceler, sabaha 'mesaj atar' ümidi ile heyecanlanmayi iyi biliriz. Gerçekte, ne kadar güçlü görünsekte; içimizdeki minik kız çocuğuna dönüşü veririz; ufak bir tebessümle. Öyle abartıldığı gibi de değiliz! Para, pul, araba, ev de nesi? Sevmek isteriz, sevilmek. Aşk isteriz karşımızda, aşık olunacak biri. Bekleriz nihayetinde, yalnızlıktir baki kalan fallafos hayattan. Nerede tırnakları yenmiş, makyajsız, paspal, gözlerinde hüzün biriken bir kadın gördünüz mü; bilin ki o yalnızdır.  
22.08.12 23.08

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Duy Beni



Hınca hınç dolu yalnızlığım. Arayışlar içinde yol alırken, senin yalnızlığına çarpıyor ve AŞK oluyor.


13.08.2012 15:48

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Dedemin Sevdiği Gibi


Aşk ateşi düştü yüreğe,
Düştü de yaktı her birimizi.
Demlendi içimizde.
Rüzgar savurdu, dağıttı bizi.
Dokunmadı aşk, durmadı ki hiç bizde.

Dedemin sevdiği yeşil işlemeli tespihi misali dizi dizi,
Takılınca ipi, boncuklar düştü;bir bir dağıldılar yerde.
Eksik bir boncuk tanesi...
Geriye kalan; derdeste edilmemiş bir sevda hikayesi.

08.08.2012 21:30

7 Ağustos 2012 Salı

Özlem

Duyuyor musun beni tanrım? İçten haykırışlarımı, kalbimden dökülen gözyaşlarımı, ellerimin hiç dokunmadığım ellerine duyduğu özlemi...

07.08.2012 19:26

Light Sevgiler



Grupça gidilen bir çay bahçesinde, gösterilen tek sandalye...
Çiftlerin arasında, yalnız varoluşumun tek gayesi; dost muhabbetleri...
Kendince verilen sözlerin tutulmadığı; seven başkası iken, sevilenin başka olduğu bir dünya...
İnsanların diline pelesenk olan bir kelimedir "yalnızlık".
Herkesin yalnızım dediği, bu kadar yalnızın olduğu; korkuların verdiği cesaretsizlik ve sonunda çıkmaz sokaklar...
Ritmlerine kapıldığın kalbin değil de, iç hesaplaşmalarını yaptığın mantığının ağır bastığı, aşkın raflara kalktığı, yalnızlık dokunuşları...
Zifiriye bulanan, toz pembe hayaller...
Kurulan iki cümleden birinin light sevgiler adı altında, unutulmaya yüz tuttuğu bir aşk kütüphanesinde sessizlik hüküm sürüyor.

05.08.2012 19:46

5 Ağustos 2012 Pazar

Yok oluş




Bir yokluşta; varoluşunu aradığın..
Sırdanlılığın yerini alan bir duygunun olduğu...
Umutların bir bir gerçekleştiği; aşkın anlam kazandığı... Bir ömür istiyorum; yanlızlığımın son bulduğu... G.Ö

06.08.2012 01.01

2 Ağustos 2012 Perşembe

Bazen Olur Öyle



Bazen olur öyle...
Yalnızsındır; kalabalıklar içinde.

Bazen olur öyle...
İçin içine sığmaz, kahkahalara boğulursun.
Sen varsındır sadece, kimse olmaz.

Bazen olur öyle...
Aşıksındır; onu görmek için gün sayarsın.
Zaman geçtikçe anlarsın, aşkın tarifine uyup, uymadığını...

Bazen olur öyle...
İki kelam edecek bir dost ararsın, bulamazsın.
Herkesin derdi kendine, dertlerin sende kalır.

Bazen olur öyle...
Özlersin, çok özlersin.
Kim olduğunu, nerede olduğunu bilmeden; beklersin.

Bazen olur öyle...
Yanından geçen her çift gibi olmayı dilersin.
Ve yine de gülümsersin, her şeye rağmen.

Bazen de tek yoldaşındır; yalnızlık...

03.08.2012 01:20

Fiyasko



Sahipli görünsün diye, çatılıydı sevdamız.
Varoşta ümitlerimiz...
Payımıza düşen, saati belli olmayan otobüsler...
Teğet geçen umutlarımız, kapalı çarşı vitrinlerinde 'satılık'.
Üryandı sevmelerimiz, mide bulantısı aşktan.
Özlemler vardı, olası kurulan sevdalı cümlelerinde.
Aşıklar dolaşırdı hep el ele. Kahkahalar da aşktan!
Kalabalıklar içinde yalnızlar vardı bir de...
Aslında yalnızların yalnızlıklarını, işgal eden diğerlerinin kalabalıkları...
Bekleyişlerinde, sevgililerin gölgeleriyle huzur bulanlar...
Fiyasko aşklar, yalan sevgiler, yiten umutlar...


03.08.2012 02:33

29 Temmuz 2012 Pazar

Kız Çocuğu


Tırnakları yenmiş bir kız çocuğu, içinde barındırdığı kasvet dolu hislerine büründü ve şöyle dedi; O'nu bekliyorum.

30.07.2012 01:01

10 Temmuz 2012 Salı

8 Temmuz 2012 Pazar

Mutsuz-Sensiz



Kendimi 'mutlu' görebildiğim tek yer; gözlerinken... Bir Pazar daha (sensiz) geçti. G.Ö.

08.07.2012 21:08

3 Temmuz 2012 Salı

Dem Vaktindeyim



Dem vaktindeyim,
Bir yabancıya olan aşk'ımın farkına varmayışının sebebi,
Usulluğum...

Huysuzluğum,
Rüyalarımda gördüğüm, ismini sayıklayarak uyandığım,
Uykularım...

Bekleyişim,
Bakışlarının derin manasını anlamlandıramadığım,
Cümlelerin...

04.07.2012 02:02



Marpessa Söyle Ona



-Susma, Marpessa konuş; anlat ona... Dök içini. Bu sefer, bekleme.
-Peki, nasıl?
-En iyi yaptığın olanı yaparak; yaz.

Dünyam dönmeyi unuttu, ona olan bakışlarımın farkına vardığım gün. Bana öylesine güzel bakıyordu ki; aşık olmamak elde değildi. Sanki herkes yok oldu; sadece biz kaldık. Ona bakarken bütün hayatım boyunca yanlış bir melodiyle dans etmiş gibiydim. O an, tüm üzüntülerimin gereksizliğini; bugüne dek, 'aşk sandığım' duyguların, gelişi güzel bir hoşlantıdan ibaret olduğunu; onun bana baktığında anladım. Söyleyecek bir sürü cümlem varken, onu dinlemenin huzurlu oluşundan kuramadım hiç birini. Mühim olan, karşımdaydı ve anlatıyordu. Bizimle ilgili bir şey değildi anlattıkları ama dinliyordum. Oydu çünkü. Gözlerimi bir an bile ayırmıyordum...

-Sanırım aşık oluyorsun.

04.07.2012 00:34

24 Haziran 2012 Pazar

Bilinçaltı


Rüyalarımda, sana müebbet vermişti bilinçaltım.
Seni görebilmek için uyuduğum her gece; özgürce sevebilmenin çetelesini tutuyordu.

24.06.2012 02:03

19 Haziran 2012 Salı

Vuslat


Sokaklarını keşfediyorum,
Gecenin en zifirinde.

Bir kırık pencere,
İçerisi harabe...

Yeniden sevmelerine,
Köşede duran şarap şişeleri.

Dinginliğin beni ürküten,
Telaşlı, çırpınışların huysuz...

Öteleyemediğin bir düş,
Canını acıtan, ısrarla unutulmayan...

Çarmıha gerilmiş sabırlarım,
Vuslatı bekler.

-Gel de yeter.

Usulluğundan bir parça bahşet,
Serilsin ömrüme, gamze çukurların.

20.06.2012

Gün Batımı




Gün batımı kızıllığıyla doğuyordu
Yadsınamaz alçak gönüllü bakmaları...

Kayboluyordum,
Deniz durgunluğunda gel gitlerim...

Sakındığım sermaye sevgiler,
İz düşümleri, girizgah cümleler.

Sesinin tınısıyla,
efsunlanan ruhum, emanet...

Usul usul açılıyor,
Vurduğum kilitlerim...

Seriliyordum,
Fersah fersah yollarına.

Issızlaşıyordum,
Hasret vurugunlarında...

19.06.2012 10:55

18 Haziran 2012 Pazartesi

İlmek




İlmek ilmek işledi yüreğime,
Farkında olmadığın aşkının paydası...

Kahve kokusu, kitap sayfaları eşliğinde daldığım düşüm...
Sen, gözlerin ve yıldızlar...

Diziyorum cümlelerimi bir bir...
Kayıplar veriyorum, kelimelerim yenik düşüyor.
Karşı çıkıyorlar, set çekiyorlar düşlerime.

Soysuzca, seni biliyorlar bana.
Olmayacağına inandırmaya çalışıyorlar;
Pas tutmuş, söküğünü dikemeyen kalp yoksunları...

Bırakın, tutayım ellerimden...
Söz, iki kelam etmeyeceğim; sadece bir defa bakayım, o insancıl gözlerine.
Kendimi bir de o'ndan göreyim.

19.06.2012 09:04


15 Haziran 2012 Cuma

Merdiven

Bir bir çıkıyorum ömrüm merdivenlerinden. Ekseriya takılıyor ayağım, tökezliyorum. Yine de pes etmiyorum, sendelediğim yerden tutunup devam ediyorum. Ufuk çizgisine yönlendiriyorum; kafa yorduğum, derleyemediğim planları. Nerede kaldığım, ne düşündüğüm, ne yaşadığımın bir önemi olmadan... Hepimiz çoğullar içinde, tekil düzendeyiz. Doğarken başlarız ayrılıklara, ölürken de son defa ayrılırız üzerine titrediklerimizden. Hep mutlu olmaz ya insan, arada kızar, küser, gönül koyar. Yine de kendine en yakındır, hepsinden önce. Yaşadığımız sinir harpleri, bir sözle kırıldığımız anları, haksız yere suçlamaları kabul etmesekte; istemeden kontamine ederiz ruh halimize kişi ya da kişilerden dolayı... Ardından gelsin; bunalım, melankoli, paranoya... Kozamıza çekilip, izleriz olan biteni. Ses çıkarmayız; bazılarımız dostları ile paylaşır, bazıları kağıt parçaları ile. Gözyaşlarımızı silen değil de, içine hapseden onlar olur. Bazen o kağıtlar anne olur, baba olur, ağabey olur. İsteyip de söyleyemediklerini, içine uhde olanları, heyecanlarını, çocukluklarını, sır gibi tutar; sen hatırlamak isteyene dek. 15.06.2012 15:00

13 Haziran 2012 Çarşamba

Kurgu




Ay bile saklanmış bulutların ardına; benden kaçmak istercesine.
Sessizlik; ürkütücü, küskün, yalnızlığımı yüzüme vururcasına... Kurgularım dahi bedbaht, mutluluktan habersiz... Memnuniyetsiz sevgiler benim payıma düşen... Şehvetli aşklar değil; hesabını tutmaya çalıştığım günlerim... Küskünlüğüm, odama uğramayan günün ilk ışıkları... Dinlediğim şarkılar, sarhoşluğumun etkisi ile ruhuma ince ince işleyen...
Kızgınlığım, ne zaman geleceğini; etraftaki insanların aşk kırıntılarıyla geçirdiğim; hayır mı şer mi, bilmediğim günlerim... Kırgınlığım, sonunu getiremediğim; can çekişen, eksik cümlelerim...

14.06.2012 08:36

11 Haziran 2012 Pazartesi

Dökme yüzünü küçüğüm


Dökme yüzünü küçüğüm,

Hayatın daha başındasın. Kırılan oyuncağın olsun, yeter ki kalbine dokunmasınlar. Çünkü o kadar kolay değil toparlanması... Hadi kalk, yenisini alalım, gülsün yüzün. Sil gözlerini, buğulu buğulu bakma artık.

Büyüdüğünde daha iyi anlayacaksın beni. İnsanların gizlemeye çalıştıkları kimliklerini göreceksin, şaşırtmasın seni. Bir başına olacaksın hep. Ummadığın bir anda en yakınım dediğin en uzağın olacak. Canım dediklerin senden canını alacak. Kibir, kıskançlık, kin bürümüş artık gözlerini. Sen onlara uyma olur mu?

Hep sev, hep sev sen. Umursama onları, kin tutma, nefret etme. Kızma onlara... Onları birer canavara dönüştüren yine onlar... Merhametli ol, sev onları. Sen acımasız olma.

Dökme yüzünü küçüğüm,

Büyümek istemedim ben hiç. Öylesine yaşayan, keyfi davrandığı zamanlarda seni kukla gibi kullanmalarına izin verme. Bencil ol biraz, ezilme karşılarında; seninde kararlarının olduğunun farkına varsınlar. Ama yine de sev onları.

Aşık olma! desem de olacaksın. Tadacaksın illa ki... Aşık ol da gör o zaman. Ama çokta üzme kendini olur mu? Hayatına giren kişiler, gerçekten doğru kişilerdir. Hepsinden bir şey öğrenirsin ve tecrübe kazanırsın yaşadıklarından. Seni üzmelerine izin verme yeter!

Dökme yüzünü küçüğüm,

Ben gidiyorum. Büyümek için acele etme sakın. Oyuncağın, çikolatan ve bisikletin için ağla. Seni oyuna almadıkları için ağla, dertlerin bunlar olsun. Seni ağlatacaklar, üzecekler, hayatımın son noktası diye düşündüğün anlar olacak. Yine de ümitsizliğe kapılma, elbet bir dönüm noktası olacaktır. Daha büyüyeceksin çünkü.

Dönüm noktası ve mutluluk paydasını yaşamadım ben hiç. Ama sen yaşayacaksın!

Sen yine de bunlara rağmen, dökme yüzünü be küçüğüm.

11.06.2012 17:03

10 Haziran 2012 Pazar

Kürtaj


Duygularıma kürtaj istiyorum.
Bu şehri terk etme duygusu yeniden perçinlendi benliğime. Tam yeniden demişken herşeye, bütün aksilikler, geliyor üzerime. Kurduğum hayallerin bir bir gerçekleşmesini beklerken, tepe taklak ediyor bu sahipsiz duygular her seferinde. Canımı acıtan aşk değil, yalnızlık değil! Canımı acıtan benim! Kendimim böylece mutsuz olmak isteyen. Kendimim böylece bırakıp gitmek isteyen. Kendimim çok isteyip gidemeyen...

Bazen bıkıyor, bunalıyor konuşmalardan insan. Hayatının en güzel yıllarını, 'hiç' uğruna baltalamaktan pişmanlık duyuyor, kanayan yaralarının kabuk bağlamasına izin vermiyor yinede, kanattıkça kanatıyor olacağanca gücüyle. Umut bağlıyor, ona gülümseyen kişiye. Bir satır yazıyor, bir satırda ağlıyor isteksizce. Ne olacağını bilmeden yaşıyor. Bir umut fal baktırıyor. Üç vakte kadar olacak sanıyor. Yanılıyor.

İnsan gitse dahi, tüm düşüncelerini, anılarını, mutlu-mutsuzluklarını da yanında götürüyor. İşte bırakmak istediklerim de bunlar ya! Kendinden kurtulamazsın ki. Ölmek istemediğin sürece ki öyle bir niyetim yok. Her şeye rağmen söylediğim bir söz "herşey çok güzel olacak". İnanıyorum, çok kısa bir süre içinde olacak. Biliyorum, hiç bir şey imkansız değil! Ve güveniyorum tanrıya, var elbette benim umutlarımın karşılığı.

Kendin seçersin, doğru-yanlış yolunu. Olaylara göre yön bulur sadece. Önceden yazılmış denilen 'kader' işte burada örmeye başlar ağlarını. Sinsi sinsi iliklerine işler. Ya umutsuzluğa kapılırsın ya mutluluğun dibini görürsün. Adım aynı adım, sen aynı sen ama tek var o yol ayrımı seçmek!

11.06.2012 07:35

7 Haziran 2012 Perşembe

Ben, sen, o ve diğeri




Uzun zaman sonra sana yazıyorum bunları. Belki gerçekten merak ettin beni, belki de bir insan olarak sadece 'nasıl?' diye sordun, belki de...

Duyduğumda içimde bir burukluk hissettim, kalp ritmlerim değişti. Bana sormuşcasına kala kaldım, telefonda iki kelime edemedim. Kahvemden bir yudum aldım, konuşamadım; sanki yılların verdiği bir acı takıldı boğazıma. Yokluğuna tam alışmışken her seferinde, o anları kolluyormuşcasına karşıma çıkman...

Hiç adil değil!

Yeni bir hayat kurmuşken kendime, 'aşk'ı yeniden yaşamaya başlamışken, yine çıka geldin. Sende benim kadar biliyorsun, acı ile aşk'ı. O gaddar adamın, o kız için ağladığını... Bunları bana söylerken ki, gözlerinin dolmasını, benim gözlerimden dökülen yaşı... Hepsini sende, bende çok iyi biliyoruz.

Şimdi ben sana bunları yazıyorum da, sen fütursuzca devam ediyorsun hayatına. Benim yazmamın tek nedeni; platonik olan bir aşkın acısını 'kendi kendime' çekmek.

Bil istedim.

Sonu gelmeyecek bir hikayedeyiz; Ben, sen, o ve diğeri...

08:06.2012 08:06

Gülümse




Bir gülümsemem ile değişeceğini bilseydim dünyamın,
kahkahalarım ile güne başlardım.

07.06.2012 07:55

5 Haziran 2012 Salı

Bihaber



Kuru sıkı hayatıma işledim, amansız hayallerimi.
Bihaber büyüdüm aşktan, duymadım söylenenleri.
Saklandım kabuğuma, korkuttu dokunmaya çalışan elleri.
Kaçtım gölgelerinden, karaya bürüdüm kendimi.

O muydu gelen, bırakın! Kapatmayın gözlerimi.
Dokunmak istiyorum yüreğine, bitirmek içindeki kederleri.
Hislerim yanıltma beni, ruhum biter mi beklemeleri?
Bir umut mu bu yoksa, platonik aşkın halleri mi?

Gökçen ÖZERGEN

3 Haziran 2012 Pazar

Pencere

Kadın bekliyordu pencerede, gelmeyeceğini bile bile adamın.
Hüzün seriliydi evine, dört duvara yanıyordu derdini. Sesleniyordu, kendini dinliyordu. Bir nefese, bir sese ihtiyacı vardı.
Umudunu hiç kaybetmemişti kadın. Bir yerde olduğunu bildiği adama duyduğu özlemi, yazarak dillendiriyordu. Özlüyordu çok özlüyordu. Bilmiyordu kimdi? Ama yine de bekliyordu çünkü geleceğini biliyordu o adamın. Ona saklıyordu yazılarını, tebessümlerini. İçindeki burukluğun, öksüzlüğün tek nedeni buydu.

Bekliyordu, gelecek biliyordu.

03.06.2012 21.40

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Karmaşık Cümlelerim



Söylenmeyen sözlerim,
Kurulmayan cümlelerim,
Uyumadığım gecelerim,
Benliğimi kaybettiğim bir dünyam var.

***

Sıramı bekliyorum.

***

Gıyabımda konuşulanlara aldırış etmeden, fonda çalınan bir şarkının huzurlu notalarında tek başıma dans ediyorum.
Hayallere dalıyorum.
Engin denizlere açıyorum yelkenlerimi.
Mutluyum.
Huzurluyum.

***

Küçük bir şanstı istediğim, kendimden. Onu da beceremedim, bozdum bütün oyunu.

***

Dağıttım kendimi ve bir daha toparlayamadım; o dağılan yerinden...

***

Cevaplarıma sorular bulamıyorum; sorularımı soracak kimsem olmadığından.
Neredeyim ben?

***

Bu aralar; yaptıklarımda bir sebep aramayın. Amaçsız yaşamaya karar verdim.

***

Yağmurda yürümeyi özledim. Yürürken ağlamayı, kimse fark etmeden...

***

Gözlerime baktığınızda ufak bir kız görüyorsunuz ya hani; işte o kız hep orada. Unutmayın.

***

Dinlediğim tek bir şarkı acıtıyor içimi; 'umudummuşsun yarınlarıma'.

***

Gitmek...
Eğer gidince bitecekse bu mutsuzluğum. Terk ediyorum herkesi, herşeyi...

***
31.05.2012 09:20

29 Mayıs 2012 Salı

Sevgi'li



Hayatım dengesiz bir hal aldı, gittiğinden beri.
Denge sorunları yaşıyorum sevgili.
Geri dön de, tamamla eksikleri...

29.05.2012 15.00

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Hayaller Treni



Ne yapmak istiyorsan yap!
Bir yerden başla artık!
Niye hala etrafına bakıyorsun? Evet, evet sen!
Bırak şu geçmişle yaşamayı. Kurtul miskinliğinden, karanlıktan çık! Ölü toprağını at üstünden.

Dert edindiklerin; hiç bir şey. Abartıyorsun. Şerefine içtiklerin, onlara içilmeyecek kadar hoyratça kullandılar seni! Duygularınla, kimliğinle ve kurmaktan korktuğun hayallerinle...
Daha neredesin sen? Dön bak arkana. Bıraktığım sandıkların, seni bırakanlar aslında.

İsyan etme, kalkta toparlan. Yeni hayatına, kimseye tamah etmeden, yeniden başla.
Yenilmedin sen!
Fazlaca güvendin, fazlaca sevdin, fazlaca bağlandın... Yokluğunda dört duvara konuştun, benliğini kaybettin, uzaklaştın şehvetli hayallerinden.

Sen güçlüsün, yıldırmasın seni kimse!
Kalk hadi, toparla hayallerini kaldığı yerden, daha kaybetmiş sayılmazsın.

Hayaller treni seni bekler.
Elbet bir gün sen de onlara kavuşacaksın.


29.05.2012 08:30

Her Şey Çok Güzel Olacak




Her sabah 'her şey çok güzel olacak' umudu ile güne başlayıp, gün sonunda kırgınlıklar, hesaplaşmalar ve düşüncelerin ile yatağa girip uyumak; hiçte kolay bir şey değil.

28.05.2012 10:15

24 Mayıs 2012 Perşembe

Beni Böyle Sevseniz?



İçimde biriken hüzünler, bir bir dökülüyor cümlelerime... Boğazımda takılı kalıyor, söyleyemiyorum; yazmakla yetiniyorum.

Bir şey var içimi acıtan, garip. Hiç alışık olmadığım bir şey bu. Tanrım! Mazoşist mi oluyorum ne? Yazabilmek için kendimi üzüyorum, bunalıma giriyorum.

Benim sorunum ne?

Hep 'Pollyanna' oldum bugüne dek. Her kötü olaydan bir iyi çıkardım. Olumsuzluğa kapılmadım, olumlama yaptım. Şanssız biri olduğumu hiç düşünmedim. Hep arkadaşlarımın 'neşe kaynağı' oldum. Mutluluk dağıttım, asık suratlı dolanmadım hiç. Hırs, gurur yapmadım, kin tutmadım. İnsanlara olduğundan fazla değer verdim, mutlu ettim onları. Tavır almadım yine de, en çok ben sevdim. En çok sevdim! sevdim...

Hayallerim parçalandı. Parçaları bir araya getiremedim hiç. Toparlayamadım kendimi. Yok olmuşluktu belki de benimki. Ümitsizlik. Can acıtan, kabuk bağlamaya çalışan bir yaraydı. O yara hiç iyileşmedi. Fırsat vermedim merhem olmaya çalışanlara. Haksızlık ettim. Duygularıyla oynamadım ama. Hep kendimi koydum onların yerine, o yüzden kaybettim ya her seferinde.

En çok acıtanlar da; onlardı.

Acımasız olamadım, umursamaz. Değer yargılarımı yoksayamadım. Değişmedim onlar için. Nasıl değişebilirim ki?! Söylenenlerin aksine davranıyorum, kabul.

Ama ben böyleyim. Beni böyle sevseniz?

Olduğum gibi; iyimser, sevecen, espritüel, enerjik, anlayışlı, dürüst. Değerlerinden vazgeçmeyen, insanları olduğu gibi kabul eden, yapmacık olmayan biri olarak kabul edin. Böyle sevin.

Çok mu istiyorsunuz, değişme mi?

Ha bende bilirim, tırnaklarımı çıkarmayı, söylenen lafları alttan almamayı, sürekli asık suratlı olmayı, yalan söyleyip 'kafama göre takılmayı' bende bilirim.

Hangisini tercih edersiniz?

Optimist menüdeki jojimic mi, Pesimist menüdeki jojimic mi?

Karar sizin.

22 Mayıs 2012 Salı

Söz Veriyorum



Söylediklerimle, yaptıklarım arasında çok fark var. Doğru olanı söyleyip, yanlış olanı yapıyorum her defasında... Kendimi üzüyorum, bana yardım etmeye çalışan dostlarımı üzüyorum, söylenenleri yapmıyorum, kendime zarar veriyorum daha çok üzülüp daha da üzülüyorum... Yaşadıklarımın ağırlığı altında eziliyorum... Mutsuz oluyorum, an ve an... Ne yaptıklarımdan pişmanım, ne de yaşadıklarımdan... Biraz fazla "Gökçen"den uzaklaştım, hiç olmadığım hiç, düşünmediğim, hiç aklıma gelemeyen bir şekilde davranıyorum... Farkındayım kendime ve çevremdekilere zarar verdiğimin... Silkelenip kendime geleceğim ' Söz veriyorum'.
Gönderen Gökçen Özergen zaman: Pazartesi, Nisan 25, 2011

Delirmenin Adımları



Geç kalmışlık mıydı? yoksa hiç olmamışlık mıydı benimki?
Bazıları için geç, bazıları için olmaz dediklerim idi. Hayatın sunduğu, sıkıntılara üçüncü bir gözden bakmayı öğrenmekti. Kendi kendime geceleri uyanıp konuşmaktı. Ağlarken kendimi teselli etmekti. Biraz da delirmekti, delirtilmekti. Söylenenlerden sıkılmak, bunalmak; hepte melankolik olmak. Hiç olmadık yerde, aniden çalan şarkı da ağlamaktı. Toz pembe hayaller kurmak yerine, kendi içine kapanmak, daha çok kendini yıpratmaktı. Sürekli geçmişi düşünmek, geleceğe dönememek, kendine acı çektirmek... Bitmesini istemek, istemeyi istedikçe, istekler içinde boğulmak, yok olmak.
Pazartesi, Nisan 25, 2011

Şansa bağlı biraz da..



Aşk mı?
O da ne? diye sorarlar adama.

Aşk anlayışı çok farklı... Herkes defalarca aşık olabilir, dense de ben ona inanmayanlardanım... Aşık olma inancı taşıyabilir insan... Söylenenlere inanabilir, bir çift göze bakıp aldanabilir.

Asıl olan, doğru zamanda doğru kişiyi bulmak!

Deneme yanılmayla bulunacak bir şey, değil ki bu! Zamanı ve kişiyi denk getirmen lazım... Kumar da denebilir. Ne kadar zar tutmaya çalışsan da, 'ŞANS'ın olmadı ne düşeş gelir, ne de hep yek... Yapılacak tek şey vardır, tavlayı koltuk altına almak...

Aşık olmak, tek ve son olacak kişiye... Onun hayalini kurmak, saçmalamak, beklemek...
Elbet bir gün gelir ümidiyle...
İnanıyorum, gelecek!

Umduğum gibi olmuyor aslına bakılırsa, biraz sancılı geçiyor bu dönem... Gelecek olana değecek, geldiğinde de çok mutlu olacağımız umuduyla, zamana bırakıp yazmaya devam ediyorum, sana...


Pazartesi, Nisan 25, 2011

Sevgililer Ajandası



Dünyadaki tek problem AŞK'mış gibi, sürekli bunu düşünüyorsunuz.

Herkesin sevgilisi olacak diye bir şey yok, sokun aklınıza!
Bir eksiklik olabilir ama, büyük bir problem değil.

Seni seviyorum deyip, iki gün sonra başkasına da aynı cümleyi sarf etmeyi marifet sananlarınız var (çok!).

Aptallıktan başka bir şey de değil bu! Başkasını severken, başkasının ellerini tutmak, sarılmak, öpmek...
Gözlerini kapattığında onu hayal etmek...
Unutmaya çalışmak...
Hepsi boş.

Boş versene, olmasın kimse. "Sev-gi-lim var! Be-nim!" demek için, hayatında ki sevgililer ajandası'na gereksiz bir kişiyi daha eklemekten başka birşey değil.

Zamana bırakmalı insan, her beğendiğiyle, her gözüne kestirdiğine aşık(olduğunu sanmak) olup, boşuna kendini kandırmaktır.

Saçmalıktır.
Saçmalamaktır.
Aptallaşmaktır.

Kendinize gelin!
Pazartesi, Nisan 25, 2011

Bırak Bitsin



Çok önemsiyorsun, gereksiz(şey)leri. At kafandan. Önce kendinden başla.

Affet kendini!

Bütün olumsuzluklara rağmen, gülümse! Pollyannacılık oyna. Böyle dene biraz da.

Yapabiliyor musun?
Belki de kendini kaptırır ve gerçekten mutluolursun?
Denemelisin. Uzun zaman alacak ama denemeden bilemezsin. Acı çekip, sürekli mutsuz olmaktansa. Mutluluk oyunu oynayıp, kendini kandırmak daha iyidir.
Kendini rolüne adapte edip, prensini bulursun.

Kendi yazdığın oyunu birlikte oynarsınız, o senin prensin sen onun kül kedisi olursun. Hikayeyi baştan yazarsın, hiç mutsuzluk olmadan. Ne sen ayakkabını kaybedersin ne de o bütün ülkeyi dolaşıp ayakkabının sahibini arar.

Biraz mantık ve kendine güven gerekli, olay bu!

Pazartesi, Nisan 25, 2011

Umutlar kalesine..



Gözlerim o kadar konuştu ki, hiç bir şey söyleyemedim.
Her şeyi anlattı aslında, dilimin ucuna gelip, boğazımda düğüm olanları... Pişmanlıklarımı, çaresizliklerimi, anlam veremediğim krizlerimi...
Beni benden daha çok düşündüğünü ve her zaman ne olursa olsun yanımda olacağını biliyorum! Aslında iyiyim dediğinde, iyi olmadığını ilk defa söyledin dün.

'Kendimi toparlamaya çalışıyorum' dediğinde bir kez daha kendimi suçladım. Belki bu yazıyı okursun, belki de okumazsın bilmiyorum.. Ne olur beni affet! Olur mu? Ben bile kendimi affedemez iken, sen AFFET! Bu büyüklüğü sen yap. Yan yana otururken, gözlerinin ucuyla beni izlemelerinin farkına vardığım anda, hep gözlerim doldu. Sen fark etmesen de ben ağladım.. Şimdi de ağlıyorum.

Hiç susmuyorum.
Telefonum çaldı ve mesaj! Senden.

Bilmiyorum, ne yapmaya çalışıyorum. Düşünemiyorum, düşünmek istemiyorum.

En iyisi zaman...

Hala bir umut var içimde.

Pazartesi, Nisan 25, 2011

Velev ki sevdim

Kordon'da yürüdüğümüz düştü aklıma, en sevdiğim çikolata yerken... Yaptığın şaklabanlıklar, oturduğumuz bankta söylediklerin, bana AŞIK gibi bakışların, gözlerinin gülmesi, benimle mutlu olman...

Gittiğimiz Alavara'da yarım porsiyon söylenen makarnayı yiyememdiğim gibi, yarım kaldık... Üzerinden yıllar geçmesine rağmen, aklıma gelebiliyorsun, kader!

Biraz çocukluk, biraz deneyimsizlik biraz da aptal aşık rolü... Rolüme kendimi o kadar adapte etmişim ki, perde kapanmasına rağmen, hala oynuyorum.

Oysa selam vermiş ve bitirmişiz. Alkışları duyamadığımdan, anlamamışım.. Ya da gözüm kör, kulaklarım sağır..
Hiç bir şey söyleyemeden bitmiş.

'SEN' gitmişsin. Hala kabul edemezken, kendimi toparlayamaz iken, tebrikleri kabul ediyorum. Olumsuz eleştirileri...

"Zaten olmazdı" demeleri, dinliyorum. Kulaklarımı kapatıyorum, görmüyorum onları. İnanmak istemiyorum, ben bir perde daha oynamak isterken, oyunu bana göre değil de hayata göre düzenlemek gerekirmiş. Geç oldu ama öğrendim. Yapacaklarım arasında, bir oyunun konusu kadar oyuncular önemli. Oyuncuyu seçmek ve eleme yapmak gerek.. Biraz zaman alsa da, gerekli olan başrol oyuncusunu seçmek!

Ben o oyuncuyu sevdim.


Salı, Nisan 26, 2011

Egoist Kimlikler



Pekala.
Her şeye, herkese, her söylenenlere pekala!

Ne olacak? Mutlu olacak mısınız? Oldunuz diyelim, bir süre sonra sıkılmayacak mısınız, her isteğinizin olmasından? Gerçi o kadar bencilsiniz ki, kendi mutluluğunuz önemli! Karşınızdakinin ne düşündüğü, ne hissettiği, ne yapmak istediği pekte önemli değil hani. Yaşamınızı sürdürdüğünüz bedenlerinizin içindeki, o saf ruhlarınıza egoist kimliklere bürümek ne de hoş!

Aslında boş!

At gözlüklerinizi çıkarıp, biraz da etrafınıza bakın. Sadece siz yoksunuz, sevdikleirniz, sevenleriniz, sizi sevmeyenler ( gerçi onlar da önemli değil, o kadar bencilsiniz ki! ), sizin sevipte karşılık bulamadığınız kişiler var!

Ama hiç mi hiç sorun değil bütün bunlar, SEN varsın! Sen daha önemlisin, hep sen ol!
Doğru, haklısın.
Ne biçim bir hayat bu?!
Niye insanlar kendi çıkarları uğruna, başkasına zarar veriyor?
Niye arkadaşlıklar bile, menfaat üzerine? Niye lafta aşklar var?

Haklısınız...

Hatayı yapan benim. Her benimle ilgilenene aşk, bana derdini açana dost gözüyle bakıyorum. Oysa bencil olsam, ne üzüleceğim, ne de boş hayaller kuracağım..

Şimdi?

Gerçek bir karar aldım, yegane emelim : Bencillik!
Biraz da böyle deneyelim, kim bilir belki olur ;)

Perşembe, Nisan 28, 2011

Hayatın sonu



Dünya döner fark etmezsin,
Seni seveni hiç görmezsin,
Üzene, hak etmeyene gidersin,
Bu böyledir, bitersin.

Sanırsın hep böyle olacak,
Bir anda aşk seni bulacak,
Gözlerin değil, kalbin dolacak,
Sevgiyle aşkla yanacak.

Durduramazsın kendini,
Söyleyemezsin derdini,
Bırakıp gitmek istesen de,
Toparlayamazsın cümleleri

Hayatın sonu! gibi gelir,
Bulur mu biri beni? denir,
Buralarda sevenler hep terk edilir.


Salı, Nisan 26, 2011

Ruhumu azad ediyorum



Bir daha açılmamak üzere kapatıyorum bu konuyu.
Geçmişe takılı kalmak, sadece acıtıyor. Gerçekleşmeyecek hayalleri kurmak, olmayacak zamanları hatırlamak...

Hepsi geçmişte kaldı!
Ne diye düşünüyorum?
Gelecek olana, ihanet değil mi bu? Seveceğim olana haksızlık değil mi? Onunla kuracağım hayallerden çalmak değil de nedir bu?

Sorular sorup, yanıtlan(a)mayan cevapları niye bekliyorum ki? Çalan şarkılar da neden ağlıyorum, gülümsemek yerine?

Azad etmeliyim artık, affetmeliyim geçmişimi ve geçmiştekileri. Ruhumu özgür bırakmalıyım. Geçmişi unutabilmeyi ve geleceği sevmeyi denemeliyim.

Sanırım fazlasıyla geçmişe takılı kalıyorum.
Ama buna artık son veriyorum.

Pazartesi, Mayıs 02, 2011

Merhaba

Olmaz!
-Dı ama oldu.
Zaman geçti, sen büyüdün... Hayatın gerçek yüzünü görmeye başladın... Mutluluklardan üzüntülere, üzüntülerden mutluluklara...

Acı çektirdin, daha çokta acı çektin, geceleri odanda gizlice ağlayıp, kimse sesini duymasın diye o gözyaşlarından sırılsıklam olan yastığına yattın değil mi? Dışarıdan bakılınca çok mutlu olduğunu zannetsinler diye, hep güldün; kendini kandırdın değil mi?

O'nun yeni sevgilisini görünce, 'hiç güzel de değilmiş, kendi gibi birini bulmuş' dedin değil mi? Oysa 'O' senin için dünyanın en yakışıklısı ( güzeli ) iken... bunları söyledin değil mi? Defalarca onunla geçtiğiniz yerlerden, onu unutmak uğruna başkasıyla geçip, o anları gözlerinin önünde canlandırdın değil mi? Her bulduğun yazıyı, her bulduğun mısrayı ona itafen iletine yazdın değil mi? Sizin şarkınız çalarken gözlerin dolup, dudağını ıssırdın değil mi? Başkasının elini tutup, öperken gözlerin kapalı onu hayal ettin değil mi?
Otobüste giderken ya da durakta beklerken onun kokusunu kullanan birini fark ettiğinde, hem oradan uzaklaşıp hem de gözlerin onu aradı değil mi? Gece uyurken rüyanda kötüde olsa onu görmek için, uykuya daldın değil mi? Ona ait eşyaları ( sinema biletleri, yüzük, yemek fişi.. vb. ) o gizli yerden çıkarıp, defalarca ağladın değil mi? Eski resimlerinize bakıp, 'Seviyorduk, nasıl oldu? Niye?' diye sordun değil mi?

Ne oldu, hep kendini üzdün.
Hepsi geçti, gitti ve bitti.
Sen artık eski sen değilsin ama, yeni bir SEN olabilirsin.
Hadi başla, bir yerden.
Bugüne, yeni bir hayata başlarmışçasına umutlarla başla..

Hadi!
Mutluluğa başladığın ilk güne...Merhaba!
Perşembe, Nisan 28, 2011

İskele - Sancak



Ne Pazar, ne Pazartesi, Ne Salı...
Günlerin ne önemi var ki?
Üzüldüğün, özlediğin, sevdiğin gelmedikten sonra...
Acın her geçen gün arttıktan son ne değişir?
Rüyanda gördüğünde, mutlu olursun. Sarılırsın gerçekmişcesine, öpersin. Kokusunu içine çekersin, hiç gitmeyecek gibi.
Hep, her zaman yanında olacakmış gibi.
Seversin, gözlerini kapatırsın ve onu hissedersin.
Onunla gittiğiniz piknikteki uçurtmayı hatırlarsın. El ele uçurduğunuz, düştüğünde ipi dolanan ve açmak için uğraştığınız uçurtmayı. Çekildiğiniz fotoğraflar gelir gözünün önüne, için acır. Gözlerin dolar, mutluluğun( mutlu olduğun kişinin) rüyanda olduğunu anlarsın ve susarsın.

Kendine yalan söylersin, 'gelecek elbet bir gün'...

Hayatında kimseyi istemezsin, istesen de olmaz ya.

'Bir bu derdin olsun' diyen arkadaşlarını anlamaya çalışırsın, anlayamazsın.
Olmaz.
Yaşadığın hataları tecrübe edinirsin kendine. Aklına gelir, duraksarsın. Kendine zarar vermeye başlarsın, çevrendekilere, herkese...

Çeki düzen vermenin zamanının geldiğini bilirsin ama yapamazsın. Bir türlü kendi söküğünü dikemezsin, terzi misali. Bütün dostlarına akıl verirsin, onların hayatının kimi zaman yola girmesini sağlarsın ama iş 'kendin' oldun mu, olmaz!

Şimdi hayat, bana böyle aptallıklar yapıyor ya hani..
Artık dümen bende, iskeleyi de sancağı da ben belirlerim!

İşte o kadar...

16.05.2011 09:09